EFES

Kuşadası ilçesine bağlı Akıncılar bucağının merkezi olan Selçuk kasabasının 3 kilometre batısında bulunan antik bir şehir. Kuruluş tarihi M.Ö. beşinci yüzyıla kadar uzanır. Bu gün, Ege ve Yunan medeniyetinden kalma tarihi eserlerin kalıntıları ile ünlü ve turistik bölgelerden biridir. MÖ. 6000 yıllarına dayanan Efes Antik Kenti, farklı dönemlerde Roma, Yunan ve Türklere ait bir antik kent olmuştur. İçerisinde Artemis Tapınağı, Meryem Ana Evi ve Ashab-ı Kehf gibi yapıtları bulunduran bu olağanüstü kent Ephesia Resort Hotel’e sadece 30 dk mesafededir.

Efes
Prine

PRİNE

Priene Aydın Söke’de Selçuk-Efese yaklaşık 100 km uzaklıkta kurulmuş bir İyon şehridir. Şehir Menderes nehrinin 10 km kuzeyindedir. Şehir kurulduğunda deniz kıyısındaydı. Menderesin alüvyonu nedeniyle şehir şimdi kilometrelerce kara içerisindedir. Şehir, 4. yüzyıl da tekrar kuruldu. Şehrin yeni planı, yolların birbirini dik açı ile kestiği bir dikdörtgendir. Bu plan günümüzün modern şehir planı Grid’in öncüsünü oluşturur. Şehrin üzerine kurulduğu dik yamaç güneye bakar. Şehrin Akropolis’i 230 m yukarıdadır. Şehir güvenlik kuleleri olan 2 metre kalınlığında taş duvar ile çevrilidir. Şehre giriş, üç ana kapıdan yapılır.

MİLET

Günümüzden 2000 yıl önce Söke ovası tamamen bir deniz, Bafa gölü de bir koy şeklinde idi. Bu deniz kenarlarında antik çağın en güzel kentlerinden Milet, Priene ve Didim yer alıyordu. Büyük Menderes Irmağı ( Maiandros ) zamanla taşıdığı alüvyonlar ile; ilk önce Priene önündeki denizi daha sonrada Milet ve Lade Adası’nı da içine alan alttaki resimde görülen tüm bölgeyi doldurmuştur. Aynı dönemlerde Efes’ de deniz kenarında iken, zamanla ön tarafı dolarak günümüzde ki halini almıştır. PRIENE: Söke’ye 20 km uzaklıkta, Samsun Dağı’nın (Dilek Milli Parkı) güney yamacında Menderes Ovası’na hâkim bir konumda bulunan Ege’nin en güzel antik şehirlerinden biri ve 12 şehirden kurulu olan İon birliğinin de üyesi Priene Şehri. M.Ö. 450 yıllarında Pers saldırısında yok edilen şehir, M.Ö. 350′de Atina’ nın da yardımıyla şimdiki yerinde yeniden kuruldu. Priene eski görkemine hiç ulaşamadı; ama günümüzde Roma etkisinden korunarak Yunan ve Anadolu kültürü karışımı mimari kimliğini en iyi yansıtan ören yeri olmuştur. Priene, planı önceden çizilerek inşa edilmiş bir şehirdir. Birbirini dik kesen sokakların altındaki su şebekesi hala görülebilmektedir. Bilinen ilk içme suyu ve arıtma havuzları da yine burada bulunmaktadır. Kentin aşağı kısmındaki okulun (gymnasium) duvarında öğrencilerin isimleri kazılı. Görülüyor ki “grafitti” yeni bir sanat dalı değil !

Milet Efes
ŞİRİNCE

ŞİRİNCE

Eldeki bazı kaynaklara göre yüzyıl kadar önce Şirince 4­5 bin nüfuslu önemli Rum yerleşimiydi. Köyün Kırkıca olan eski adı Rumların telaffuzu ile Kirkince’ye dönüşmüş. Türkler ise Çirkince diyorlarmış. 1930’larda İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa Şirince’ye çevirtmiş. Öyle de kalmış. Doğrusu bu ad yakışmış da. Şirince eski kaynaklarda “Dağdaki Efes” (Eski Efes) olarak anılıyor. Bu bilgi köyün çok eski bir geçmişe sahip olduğunu gösteriyor. Köyün kuruluşuna ilişkin rivayet muhtelif. Derebeyin yanında çalışan köylülerden bir gurup, azad edilmeleri ve kendilerine bugünkü Şirince (Eski adıyla Kırkıca) köyü ve çevresinin verilmesini isterler. Bunun üzerine bey sorar: “Yerleşeceğiniz yer güzel mi ?”, köylüler beyi yanıtlamak için çirkince derler. Yine eldeki kaynaklara bakılırsa, Şirince XIX. yüzyılda Osmanlı yönetiminde 1800 haneli bir Rum köyüymüş. Türk ­Yunan nüfus mübadelesinde (değişiminde) köy boşalmış. Kavala bölgesinden gelen mübadiller yerleştirilmiş. Cumhuriyet döneminde ise kentlere göç nedeniyle nüfus azalmış. Şirin beldenin bir ilkokulu, bir camisi var. Biri ruhlara zenginlik katıyor, diğeri körpe beyinlere doğru bilgileri aktarıyor. Sağlık ocağı da belli ölçülerde hizmet veriyor halka. Mübadelede Yunanistan’a ailesiyle birlikte göçmek zorunda kalan Yunanlı yazar Dido Sotiriou’nun çocukluk yıllarının bir bölümü Şirince’de geçtiğinden; yazar unutamadığı o günleri “BENDEN SELAM SÖYLE ANADOLU’YA” adlı kitabında dile getirmiş. Osmanlı son döneminde Aydın’da dünyaya gelen yazar Abdi İPEKÇİ barış ödülü’nü, dünyaca tanınmış bir kitabıyla kazanmıştır.